Pazar, Haziran 29, 2008

arap kızına

birbirine aşık iki bulut çarpışıyor ,
ardından birbirlerinin canlarını yaktıklarını düşünüp ağlamaya başlıyor ikisi de.
yağmur işte bu gözyaşlarıdır derler.
kim der bilmiyorum,eski yunanda falan galiba.
duymuştum.
uyduruyor da olabilirim.
ahhaa ay galiba uyduruyorum.
zira hava bana feci ilham verecek gibi.
bayılıyorum şu serinliğe.
serinlik mi dedim?
evet yağmur yağıyor şakır şakır şakır
ya Rabbi şükür şükür şükür.

Allah'ım başka bir şey daha isteyebilir miyim?

Cumartesi, Haziran 28, 2008

kürkçü tükanı

sıcak bir insanım.
ama sıcağı hiç sevmiyorum.
kendimi seviyorum o ayrı.
soğuk insanları sevmiyorum
ama soğuğu sever gibiyim.
istanbul çokk sıcak.
sanki başka zaman yoktu eşya bakacak.
neyseki her üç mağazadan dördü mobilyacı,perdeci,beyaz eşyacı,halıcı.
dört adımda halletmek mümkün.
ama öyle yapılırsa iki yaka bir araya gelmez.
ne yapmak lazım.
yüz tükana girip fiyat,kalite araştırması yaptıktan sonra ilk girdiğiniz yere dönüp almak lazım.
homo ekonomikusum diyorsan böyle.
böyleymiş.
yorgun argın.
argın ne hoş geliyor kulağa.
oğlum olsa adını argın koysam.
istanbul çok sıcak.

Salı, Haziran 24, 2008

tuttuğun altın olsun

kabul edilen yeni yasada:
- evlenecek kişilere arkadaşlarının en az iki çeyrek altın takması ve beşi bir yerde takılmak isteniyorsa bunu en fazla iki kişi bir araya gelerek yapmaları gerektiği konuları ayrıntılı olarak düzenlendi.

yoksa gelmeniz bile yeterdi, gerçekten.

Pazartesi, Haziran 23, 2008

filaşşş

kertenkelem ölmemiş.

anne: aslığğğ poşet getir,kertenkele var odanda.
abi : anne aslı'nın o, haberi var.bırak.

Salı, Haziran 10, 2008

çığ

mağazalar cıvıl cıvıl,
pespembe,ne kadar da şirinler öyle.
küçük kız çocuğu elbisesi tasarımcısı olmak istiyorum.
ya da küçük kız çocuğu olup o elbiseleri giymek.
küçük kız çocuğu olup babamin elimden tutmasını istiyorum.
ya da küçük kız çocuğu olup elini tutmak.
küçük kız çocukları ağlayabilir hem,
bağıra çağıra.
şimdi küçük bi kız olmalıyım.
özledim.
her gün.
biraz daha fazla.

Perşembe, Haziran 05, 2008

gölgelerin gücü adına,güç bende artık

dış ses:
hayırlı olsun,artık ikinci bir yasama organımız var.
vatandaş :
anaaaaaaa
dış ses:
anaaa yaa, anayasa mahkemesi, iptal etmiş. e haklılar, siz kim oluyorsunuz da bir başınıza türban serbestliği falan öngörüyorsunuz? hem havalar da sıcak, açsınlar tabi yav.
vatandaş :
iyi oldu iyi, chp bazen yetemeyebiliyordu. Chp sıkıştığı yerde hakimler girer devreye, laik düzenimiz tehlikeye girmez.Uvv Tanrı Türk'ü korusun.
dış ses:
e tabi. hem onlar da sıkılmaz artık sadece yargılamaktan, yargılar, yasar, asar, keser,..
vatandaş :
beş beş beş beş..
dış ses:
ne beşi yahu?
vatandaş :
isterüz isterüzzz
dış ses:
???
vatandaş :
sıra yürütmede, bunca şeyi yürütme tek başına yapamaz, yürütsünler de,nolur nolur?
dış ses:
aaa çok yüklenir oldunuz ama siz de, az ile yetinmeyi öğrenin. ama yine de zaman ne gösterir bilinmez tabi. belki yürütürler de ilerde.
vatandaş:
yürrü yavrum yürüü fistanını sürrü...

yine de şahlanıyor ammannnn

Altınların parlaklığı...
Laflar şakırdamaya başladı mı benim kuşkum artar.
Çünkü şakırtılı bir hamaset her zaman bir "kofluğu" ya da yalanı gizlemek için kullanılır.

Siz hiç, "binlerce şehidin kanıyla sulanmış bu topraklarda yakalandığınız boğaz enfeksiyonu ancak büyük önderimiz sayesinde iyi olacaktır," diyen bir doktora rastladınız mı?
Böyle konuşan bir doktora gider misiniz?

Doktor, hastalıktan emin olduğunda net konuşur.
"Boğaz enfeksiyonu var."
Arkasından da reçetenizi yazıp ilacınızı vererek tedavinize başlar.
Tıbbın ciddiyeti bunu gerektirir.

Peki, hukuk tıptan daha az ciddi bir iş midir?
Yargıtay Başsavcısı'nın, AKP'nin kapatılması için verdiği mütalaayı okudunuz mu?
2008 yılında açılan bir parti kapatma davasında başsavcı şöyle diyor:
"Kurtuluş Savaşı sadece yabancı işgalcilere karşı değil, onun içteki işbirlikçisi irticaya, din istismarcılarına karşı da verilmiştir. İrticanın kendi ulusuna ihanetleri, Kurtuluş Savaşı ile de sınırlı değildir. Cumhuriyet kurulduktan sonra da Şeyh Saitler, Derviş Vahdetiler İngiliz altınlarının parıltısıyla ve şeriat devleti-hilafet çığlıklarıyla ayaklanmışlar, binlerce şehit kanı dökmüşlerdir."
Eee, madem öyle kapatalım o zaman AKP'yi... Yani bu kadar ikna edici bir "iddia" karşısında kim bir siyasi partinin kapatılmasına karşı çıkabilir?
Vahdetiler "İngiliz altınlarının parıltısıyla" ayaklandıklarına göre AKP'nin mutlaka kapatılması gerekir.
Başsavcının sözleri karşısında ikna olmamak mümkün mü?
"Binlerce şehidin kanının döküldüğü bu topraklarda yakalandığınız boğaz enfeksiyonu..."
Yargıtay Başsavcısı doktor olsaydı herhalde teşhisini de böyle ifade ederdi.
Pek de etkili olurdu.
Üstelik bizim başsavcımız sadece "açık" olanı değil, "gizli" olanı da görebiliyor.
"AKP, laikliğe aykırı faaliyetleri nedeniyle kapatılan FP'de liderlik mücadelesi veren, kaybedince de ayrılan bir ekip tarafından kurulmuştur. FP'nin siyasi deneyiminden ders çıkarmış, siyasi amaçlarına açık eylem ve söylem yerine birkaç aşamada ve örtülü bir programla ulaşmayı hedeflemiştir."

Yani bayıldım bu açıklamaya.
"Benim elimde hiçbir kanıt ve belge yok ama bu partiyi kapatmak istiyorum" cümlesi bundan daha veciz ifade edilemezdi.
Şu cümleyi bir daha okuyun.
"Siyasi amaçlarına açık eylem ve söylem yerine..."
Bu ne demek?
"Ortada suçlanacak açık bir eylem ve söylem yok" demek.
Peki, ne var?
"Örtülü bir program var."
Başsavcı "örtünün" altını nasıl görüyor?
Onu bilemiyoruz.
O başsavcı... Canının istediğini görür... Örtünün altını üstünü...
Hatta o kadar yeteneklidir ki olmayanı bile görür.
Öyle biri o...
Bir tür röntgen cihazı.
"Açık eylem ve söylem yok ama örtülü bir şey var..."
Bu net "kanıt" karşısında kim "siyasi bir partiyi kapatmayalım" diyebilir ki?
Belki Avrupalılar.
Ama biliyorsunuz, onlar bize düşman, o yüzden hukuk deyince mutlaka "kanıt olması" gerektiğini söylüyorlar.
Dostumuz olsalar, bir partinin kapatılması için somut kanıtlar ararlar mı?
Bakın başsavcı, halkın ve bu ülkenin dostu, o yüzden de kanıt falan aramıyor.
"Binlerce şehit, parlayan altınlar, Derviş Vahdeti, açık olmayan eylemler, örtülü programla" bir partiyi kapatmak istiyor.
Zaten bu Avrupa Birliği denilen şey sadece "düşman" değil, aynı zamanda "aptal ve saf", AKP onların bu "aptallığından" yararlanarak "AB ile müzakere sürecini laikliğe aykırı faaliyetler için uygun ortam olarak değerlendirmiş, ülkemizde kendi siyasal gelişimi ve hedeflerine engel olarak gördüğü bazı kurumları tasfiye etmek-etkisizleştirmek için kullanıyor."
AB ile müzakere ettin mi rahatça laiklikten uzaklaşabilirsin çünkü bu AB laiklikten nefret eden bir "teokratik" düzendir... Kim ki AB ile müzakere eder, mutlaka gizli bir "şeriat" hevesi vardır.
Biz zaten Viyana kapılarına dayanmış ataların ahfadıyız...
Şahlanıyor da aman kolbaşının kır atı...
Aslında bu AB dedikleri habisler, açık eylem ve söylemlerle olmasa da "örtülü programlarla" elde edilmiş şeriatçılar birliğidir.

Ve, asıl kapatılması gereken melanet de odur, lakin bazı "düşmanlar" başsavcıya AB'yi kapatma yetkisi vermiyorlar.
"AB'nin karakteri Derviş Vahdetiler ve parlak İngiliz altınlarıdır."
Örtünün altını görüyorum, örtünün altını.
Kimse görmüyor, bir ben görüyorum, bir de başsavcı görüyor.
Hukukun hası budur mirim.
"Binlerce şehidin kanıyla sulanmış bu topraklarda sizde biraz asabiyet ve saçmalık var..."
Yaşasın hukuk ve mambo İtaliano...
Oleyyyy...


ahmet altan/taraf

Pazar, Haziran 01, 2008

son ütücü

-evlilik ne biliyor musun?
-neymiş?
-elbiselerinin ütülü olması.
-nasıl yani, bu mu evlilikten anladığın?geçen günlere yazıkk, dabadabadammm yazık etmişsin gönül sen, öyleyse hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen demek istiyorummm sana.ne güzel söyledim.
-hayır hayır düz yaklaşma. uygun kişiyi bulduğunda yani,düşünsene birisi çıkıyor karşına,doğru birisi ve hayatındaki tüm kırışıklıkları ütülüyor.böyle bir şey evlilik.güzel bir şey.
-tersi de mümkün ama ,zar zor ütülediğin gömleğinin üstüne oturup kırıştıran bir türü de olabilir.
-olmasın ama.lütfen.
-amin.