Cuma, Şubat 29, 2008

kurmaca


Bugün size cümle kuracağım.
Gerekli malzemeler: Ben öznesi, bir kaç bir şey daha.

" Sersem kelimesine yakınlığım kelimenin okunuşundaki ses ahenginden ileri gelir sanırdım. Fazlası varmış; biraz daha benmiş, bazen görünen"

Kurdum.Afiyet olsun...

(Sersem:Herhangi bir sebeple bilinci zayıflamış olan,düşünmeden hareket eden, ne yaptığının farkında olmayan-mecaz)(tdk)

Çarşamba, Şubat 27, 2008

anne mars' a gidicem arkadaşlarla, geç gelirim

Tunç Kılınç Fikir Atölyesi'nde, geleceğe dair oldukça uzun vadeli öngörülerde bulunmuş. Okurken gerilmedim desem yalan olur. Mesaj atmak ve telefonla konuşabilmek dışında bir fonksiyonu olmayan telefonunu bir sürü bıkbıkı olan bir telefonla değiştirdiğinde dahi eskisini özleyip nerdee o eski telefonlar diyebilen bu bünye bu kadar teknolojik gelişmeyi nasıl kaldırır bilmem. Neyse zaten ben ölmüş olurum.

fikri mülkiyet

" ...Beş bin yıllık insanlık tarihinin en büyük değişimlerinin olduğu bir dönemden geçiyoruz.Toprak çoktandır tek “bereket” kaynağı değil.
İnsan bedeni “üretim” zincirinden hemen hemen tümüyle çıkıyor.Petrol çok uzun olmayan bir gelecekte önemini yitirecek.Ama en önemlisi tarihte ilk kez bir “fikir “sahibi olmak, “mülk” sahibi olmaktan daha kârlı bir hale geldi.Bill Gates, sadece bir “buluş” yaparak, dünyanın en büyük şirketlerinden daha zengin oldu.“Facebook” diye bir site kurmayı düşünen genç çocuk, bir gecede petrol şeyhlerinden bile daha fazla parayı bankaya yatırdı.“Google”ın sahipleri, birçok devletin sahip olduğundan daha büyük bir mali yapıyı kontrol ediyor.İnsanın bedenini değil “aklını” kullandığı bir çağdayız.Bir fikre sahip olmak, bir ülkeye sahip olmaktan daha kârlı.Üstelik, insanın yerini alan “robotların” bu “yeni fikirlerin” denetiminde ürettiği mallar o kadar bol ve o kadar gelişmiş ki o malları alacak zengin ve gelişmiş alıcılara ihtiyaç var.Gidip birilerinin toprağına, malına, mülküne el koymak, onun fakir bırakmak, o malları satmak isteyenleri de fakirleştirecek.Onun için zengin ve üretken ülkeler, mallarını satabilmek için “zengin” alıcılar yaratmaya çalışıyorlar.Savaşla yok etmektense, barışla var etmek herkesin daha çok işine geliyor.İlk kez barış savaştan daha kârlı.Fikirlerin “mallardan” daha değerli olması “insanı”, zengin satıcıların zengin alıcılara ihtiyaç duyması da “barışı” kıymetli kılıyor artık.Onun için gelişmiş ülkeler “insan haklarına” çok önem veriyor.Onun için Avrupa ve Amerika’nın “petrolcülerle silahçıların” dışındaki kesimleri temsil eden kanadı “barışı” önemsiyor.İnsan ve barış, yeniçağın üstüne yerleştiği vazgeçilmez sütunlar.Gelecek bu iki sütunun üstünde yükseliyor.Ama hayat ve tarih, her yerde aynı anda değişmiyor.Değişim başlıyor ve sonra insanlık yavaş yavaş ona alışıp ayak uyduruyor.İngiltere’de kullanılan ilk dokuma makinelerinin başka toplumlara ulaşması da epey vakit almıştı.İnsanın ve barışın kıymetini anlamak da yavaşça ama kararlı bir şekilde yayılıyor dünyaya.

Ve biz henüz içinde bulunduğumuz dünyanın değişimlerini tam olarak algılamış bir toplum değiliz...."

Ahmet Altan/Taraf 24.02.2008

Salı, Şubat 26, 2008

saygılı bir insanım mütemadiyen

Sevgi, saygı diyorlar bir ilişkinin yürütülebilirliği için. Kendimle iyi geçinmem bundan olsa gerek, sevdiğim kadar saygılıyımdır da kendime. Arabaya binerken kapımı açıyor olmam, yemekte sandalyemi çekiyor olmam kendime olan saygımdan olsa gerek. Bundan önceki cümleyi saymazsak hayatımda bir defa "kendime duyduğum saygıdan dolayı.." benzeri bir cümle kurmuştum.

Başucu kitabım derki:"Şuna bakın, kibirliyim dememek için kendime olan saygımdan diyor." Uzun bir süre önce okurken altını çizdiğim bu cümleyi tekrar görünce aklıma geldi kendime olan saygım. İnsan kırgın ya da kızgın ya da şaşkın ya da d)hepsi olduğu zaman çok da sağlıklı düşünemeyebiliyor ve en zayıf noktasından yakalanıyor. Yani sözün közü, kibir kötü bir şey azizim, büyüklerin ulaşamayacağı yerlerde muhafaza edin.

ülke meseleleri

Okul benzeri bir yerdeyim, uzun koridorlar var, tipik korku filmi stüdyoları gibi. Çok önemli bir projeyi tamamlamış, formülasyonu flash diske atmışım.Tam binadan çıkacağım kötü adamlar okulu basıyor, siyah takım elbiseli ve siyah gözlüklüler(KGB ajanı tipi vardı daha çok)Sıkıştırdıkları her yerden bir şekilde kurtulmayı başarıyorum, o kadar mak gayvır izledik tabi, kapıyor insan az da olsa. Serpil abla var , karşı komşu bizim, öğretmen, odasına giriyorum ve verileri onun bilgisayarına kopyalayıp "bunları mutlaka Stratejik Araştırma Merkezine göndermelisin " diyorum, O da ne diyorsun Aslı, orası neresi demiyor, dese uyanıcam belki.
Ayak seslerinden odaya yaklaştıklarını anlayıp, koşarak terasa çıkıyorum. Tam denize atlayacakken(teras denize sıfır) alarm çalıyor, uyanıyorum. Çok şükür Allah'ım rüyaymış diyorum. Rus ajanlardan korktuğumdan değil, yüzme bilmiyorum.

*Ben rüyamı "Rusya'nın sıcak denizlere inme hayali halen devam etmekte, türkün türkten başka dostu yok" diye yorumladım, arkadaşım" üstün açık kalmış "dedi.

Alarmı on dakika öteledikten sonra tekrar dalmışım. O rüyadan hatırladığım tek bir cümle. Haberleri izliyorum , şöyle bir alt yazı geçiyor:" Liselere hukuk dersi alma zorunluluğu gündemde. Hukuk fakültesi mezunlarına öğretmenlik yolu açılıyor"

*Ben bu rüyayı görme nedenim olma ihtimaline karşılık bilinçaltıma inmeye çalışırken, arkadaşım "üstün çok açık kalmış, hasta olmasan bari" dedi.

Pazar, Şubat 24, 2008

itinayla para sayılır

- personel önlüğü
- masa aksesuarı
- 15x25...
- ...
- para sayma makinesi

Böyle yazıyordu bir tanidigimin(eskiden olsa arkadaşım derdim) açmayı planladığı işyerine ait eksikler listesinde. Ortada henüz faaliyete geçmiş bir tükan(okunduğu gibi yazılmaz), bir market, bir lokanta, bir sidici-dividici, bir bilgisayarcı, vs. yok, ama olsun listede para sayma makinesi var. Geriye de çok bir şey değil, üç nal ile at kalıyor. Evet böyle düşünüyorum, vizyonunun geniş olduğunu da aynı zamanda. Hatta "sen onlara bakma lütfen!Bu bahçede gül bitmez diyenler olacak, gül öyle yetiştirilmez böyle yetiştirilir diyenler olacak, sen kendine şunu soracaksın, ben burayı gül bahçesi yapmak istiyor muyum? Ben burada dünyanın en güzel güllerini yetiştirmek istiyor muyum? Eğer çok istiyorsan ne eline batan diken ne de söylenenler umurunda olacak.Anladın mı?

diyecek oldum, taksi şoförü kornaya bastı. Nerde kaldın be mübarek? Hayırlı olur umarım diyebildim sadece ve çıktım.
- nereye gidiyoruz?
- para sayma makinesi yazmış ya!
- nasıl?
- şey çapa, çapa'ya gidicez.

"ve kayığına bindi, yanına bir anlam aldı, açıldı..."
:p

Cumartesi, Şubat 23, 2008

güneş

" Neden tarih olarak 22 Şubat seçildi" tartışmaları süredursun, şehit sayısı 7 oldu bugünde. Bir günde.

Dünya tuhaf değil mi, çocuklar yetiştiriyoruz ölmesi için.

Cuma, Şubat 22, 2008

bakış acısı

Vakti zamanında "Ne kadar da yakın dün, yarın ne kadar uzak" ismiyle kaydetmişim bilgisayarıma. Hoşuma gitmiş olmalı. Bugün okudum da...Nasıl bir ifadedir ki bu? Kime yazılmışsa, sevgiliye, arkadaşa, anneye, babaya, bir gidene, dönmeyene...Yok yok bu cümleleri yazabilen insan olamaz ya.

Takviye:Yazıyı şu şarkının eşliğinde okursanız daha etkili oluyor. Ölüyorsunuz:)

"...
Yağmur...Düşmedi epeydir, yağmur, ben deniz kenarlarında susalı beri düşmüyor. Dün gece üşüdüm epey sonra. Ellerimi cebime soktum.Sırtım kazak, başım bere aradı; sıcak bir şeyler işte...Olmuyor..Seni dileyemiyorum...

Neye benziyorsundur şimdi sen. Sesine eşlik eden harflerin çıkışları değişmiştir belki. İzlediğin filmlerin kadrosu şimdilerde daha kalabalık olmalı. Artık daha gürültülü müzik dinliyormuşsun gibi geliyor bana. Okuduğun romanlarda aslında bana benzeyen bir karakter olmadığını yeni fark ediyorsundur sanırım.
...
Umarım yaşıyorsundur...
iyi ol ne olur!
..."

Çarşamba, Şubat 20, 2008

bakış açısı

- Reenkarnasyona inanıyor musun?

- Dünya giderek yok oluyor. Bir süre sonra ben olmayacağıma göre bu çocuklarımızın sorunu. Ama dünyaya geri dönersem bu benim de sorunum olur.

- İnanmıyorsun yani?

- Bir bakıma ölüp kurtulmak dünya için en doğru teşhis olmalı.


müzelik olasım var

"..sonra eve döndüm, ömrümü uzatmak için biraz şiir çalıştım." diyordu.Bugün bunu düşündüm. Düşünüşler düşüşlerden evvel olmalı deyip düşünüyorum bazen, düşünmediğim zaman da düşmem gerekiyor sanırım.Düşünüşmüş, düşüşmüş.. Ne kadar da bana ait değil.Çok güzel özlü söz yapamam belki ama tadından yenmez alıntılar yapar oraya buraya bkz. verebilirim. Boşluklara çiçek böcek çizmek dışında yaptığım en iyi şeylerden biri olabilir bu. Hatta bütün bloğu, cam çerçeve kapı pencere ve tüm yazılarıyla birlikte başka yerden kopyalayıp altta sadece dip not göstererek içimi rahatlattıktan sonra kendime atıfta bile bulunabilirim; dipnotted by aslıhan. O kadarım.

Bir şeyler yazmak ve insanın ömrünü uzatması...Yokluğumda ." muhterem şeftali ve türevlerini çok severdi, en son .. ile gitmiştim buraya, ayy bu şarkıya/şiire de bayılırdı" der canım eşim dostum, hatırlanır mutlu olurum. Ama yabancı birisi de çıkıp "biliyorum bu ismi, bir kaç eserini okumuştum( hadi eserden geçtim ), blogu vardı, yazardı" demez yani. Niye desinki zaten. Ben olsam ben de demem, ölsem demem.
Niye böyle bir yazı yazdım? Uykusuzluktan etrafta garip nesneler görmeye başlamama rağmen pisiyayı kapatıp yatağa kadar yürüyecek olmamı(yaklaşık 73cm) geciktirme duygusu sebep olabilir. Evet iflah olmaz bir tembelim ya da yaşlanmış olabilirim.
Yaşlandım ey halkım, unutma beni!

""Çok marifettin, hemen de notlarının arasından konuya ilişkin bir kaç dize bulur ve yazar. Evet not tutuyor kendisi, nytimes okuyup, klasik müzik de dinliyor:p""


"...
ne kalır ne kalır
tuz gibi susayan, nane gibi yayılan
dokuzu unutulmus on yüz mu kalır
onu da unutulmuş bir şiir belki kalır
on çizik, on çizik, on dudak izi
aşklardan sevgilerden
suya yeni indirilmiş bir kayık gibi
akıp geçmişsem, gidip gelmişsem
bir de bu kalır.

ne kalır benden geriye, benden sonrası kalır
asıl bu kalır.

on yerde adım geçse geçmese
dağlardan tepelerden inen bir düzlüktüm, anlaşılır

..."

edip cansever/sonrası kalır'dan(Allah uzun ömür vermesin mi şimdi?Versin.)

Peki benden ne kalır? Baki kalan gökkubbede hoş bir seda?

Salı, Şubat 19, 2008

bugün size kardanadam yaptım.

Tamam biraz sola kayık ve şaşı olabilir ama ben burda mükemmel olmak yakışmıyor insana mesajı vermek istedim. İyki varsın ya.



Başörtüsü nasıl olmuş? Renk seçimi tamamen bana ait. Şapka çizemedim, eşarp çizdim. Küçükken de şapka bulamayınca eşarp takardım. Burda mesaj falan yok, öylesine.Kulakları üşümesin diye. Yani herkes öyle bilsin, aslında ben inandığından dolayı başını örten bir kardanhanım çizdim. Şaka ya şaka. Olur mu hiç, kendisi gayet laik demokratik cumhuriyet ilkeleri.....bağlı bir kişidir. Zaten farkındaysanız ninelerimiz gibi bağlamış. Bayıldım buna, öpücem. Yalnız başörtüsü çizeceğim derken kalan kısmı açıkta bırakmışım. Neyse sorun değil, başını hizaya getirdik ya böyle de o kamu senin bu kamu benim dolaşabilir. Burda mesaj var.


On dakika sonra gelen daha neler editi: ahaha yok artık ya, gerçekten tüm yaşananların bir film olduğu fikrine şiddetle inanmak istiyorum.
Burdan çıktıktan sonra haberlere uğradım. Yukardaki yazımı girerken birileri böyle bir şey yapar mı, "saçmalama ben" diye geçirmiştim içimden. Yapmışlar (dehşetli gözlerle bakan msn smileyı olacak burda). Yilin haberi ve haberciliği dedikleri şey böyle bir şey olsa gerek. İrtica her yeri sardi öyle böyle değil. Çekin kirli ellerinizi temiz kardanadamlarımızın üzerinden.ayahahauajlsdsksfkdsjfldsjş. F. Çekirge sen beni güldürdün, hop hop hopla zıp zıp zıpla e mi?
İzlenimlerde de işlenmiş konu.

Pazartesi, Şubat 18, 2008

benim için küçük insanlık için büyük bir adım


Her tarafa çiçek çizesim var, rss okuyucusunu kullanmayı öğrendim. Öğrenmesem de çizebilirdim. Nitekim mütebessim bir papatya çizdim.
Rss diyordum öğrendim diyordum. Bunun bilinçli bir öğrenme şeklinde değil de tamamen tesadüfi (ecnebiler serendipity diyor sanırım buna) tezahür ettiği bilgisi bir sonraki cümleyle birlikte alındığında daha anlamlı olacak. Bilgisayar bilgisi internete bağlanmak seviyesinde olan ben ve türk bilişim dünyası adına sevinilebilir bir gelişme.

Yalnız psikolojide algıda suçluluk diye bir şey yoksa, artık var. Rss için indirdiğim program olan feedreader' ı freerider( sosyal bilimlerde çaba göstermeden başkasının uğraşından istifa eden insanlar için kullanılıyor) şeklinde okudum. İçimden dedim, dışımdan da diyebilirdim, "tamam bir iyilik yapmışsınız bu programı yazmakla ama bu kadar da insanın yüzüne vurulmazki beleşçi falan". Neyse ki m. ali birand'lı kanal d haberi bu akşam izleyememiş olmanın yarattığı yan etki kısa süreliymiş de çok geçmeden farkettim gerçeği. Basılması yasak olmayan çimlere basmak gibi bir duygu.( nasıl rahat nasıl hafif diyor hıncal uluç buna)

Zamandan kazanmak gibi müthiş bir faydanın yanısıra takip ettiğim bir çok sayfayı derli toplu olarak gözümün önünde tutmak , düzen konusunda obsesif olan beni nasıl mest etti anlatamam
( annem deli diyor sanırım bana). evet,her yanım tuz, deliyim.

Sırada html var. Ardından bir an gelecek tüm bunları tebessümle okuyacağım. Tahminimce o an Bill'le golf oynamadan önce "bir kahveye ne dersin molası" olur.

Gelişim seyrimdeki bu küçük sıçramaların süreklilik kazanması temennisiyle... (japonlar kaizen diyor sanırım buna:p)

Blogger durumu : (dışarda)
Blogger iletisi : kar topu oynamaya gitti, yalnızlığı size emanet!

Bu şarkı burada harcanmazdı ya neyse... Ben ne zaman şarkıları youtube'a atıf yapmadan yatay bir çubuk şeklinde(gülmeyin, adı neyse işte:) burada dinletebileceğim, merak içersindeyim doğrusu.

Pazar, Şubat 17, 2008

baş döngüsü, dünya tutkusu

- başım dönüyor, iyi değilim
- dünya tutmuştur.

"HER ŞEYİN başladığı bir an var mı? her şey böyle başlamıştı cümlesini gönül rahatlığıyla kurabileceği bir an, bir anı, bir hayal,..."*

- ilaç alsam geçer mi?
- ağlarsan geçer.

"...
cinnet modern
bizi zihnin müstemlekesi kılan
cinnet modern
bizi gümüş kaşıklardan alıkoyan
kalan yalnızlık vardır artık akşamlardan
televizyon yalnızlığı, renk yalnızlığı, insan
şiir çekilmektedir köhnemiş rüyalarımızdan
geveze ve umutsuz, şizofren ve unutkan
..."**

- istanbul'da kar var.
- üşüyorsun ceketimi al, günün en güzel..
- sus artık, iyi geceler.
- ne zaman ihtiyacın olursa biliyorsun. şunu dinle giderken. biraz arabesk iyi gelir.

Cumartesi, Şubat 16, 2008

dokunmayın trt'me gariptir

"..trt ile gönül bağım.."
kaldığım yerden...trt'nin yılbaşı programı hatta bütün olarak trt'nin gerekliliği üzerine yazılan bir yazıya yorumumdu bu. evine dönsün dedim. istedigin yere gec lutfen.
GİRİŞ:
TRT çocukluğum(uz)un tek eğlencesi değildi belki, zira sokaklarda doyasıya, kaygısızca ve korkmadan oynayabilen bir kuşaktık biz (80 lerin sonunda doksanların başında çocuk olmak) ama farklıydı.Televizyon TRT idi, TRT televizyon.İçine onca şeyin nasıl sığdığını anlayamadığım akıllı kutuydu o. Gayet özel bir “şey”di benim için. Evet şeydi. Kanal deyip geçemeyecek kadar mühimsiyordum yani. T(u)subasanın son saniyede attığı gollere acayip mutlu olurduk ailecek. Sonra Georgia vardı, onu seven iki yakışıklı çizgi karakter vardı ama sonunu hatırlayamadım çizgifilmin. Sahi nasıl bitiyordu? Georgia hangisiyle evlendi? Sanırım o ara özel kanallar tek tek yayına başladı. Ben de eski alışkanlıklarımı bir kenara bırakmış olmalıyım. Nils ve uçan kaz, Susam sokağı, Dallası hatırlıyorum çok az da. Perihan Abla, Erkan Yolaç … Bir de saat yedide çıkan bi bayan vardı, edebiyat, sanat, kültür konularından konuşurdu. Hala var kendisi. Maşallah demek istiyorum buradan. Hatırlayamadığım için ismine yer veremediğim karakterlerden özür diliyorum. Hepsini saygıyla anıyorum.

GELİŞME:
Dışarıda daha az vakit geçirdiğimi farkettim sonra. Büyüdüm galiba o aralar. Ben büyürken de bir sürü özel kanal açıldı tabi. Renkli bir dünyanın kapılarıydı. Kumandada ilk tuşta kayıtlı olmasına rağmen (hala öyledir, saygıdan olsa gerek) eskisi kadar açılmaz oldu. Sevimsiz koroları gelir gözümün önüne. Klasik Türk Müziği’ne yıllarca uzak kalmışsam müsebbibi TRT’ dir. Daha yeni yeni atıyorum üzerimden de birer ikişer dinlemeye başladım. Büyüdüm dedim ya, zaman geçti biraz daha büyüdüm. Hatta biz büyüdük ve kirlendi dünya diyor ya şarkıda, onun gibi olsa gerek. Büyüyünce tamamen duygusal olarak (yazık seni izleyen yok mu nevinden acıma duygusu, Türk vatandaşı olarak vicdani sorumluluk duygusu, nadiren de olsa diğer kanallarda bulamadım TRT’de kesin vardır duygusu… gibi duygular) izleme oranımı artırdım. Çok tv izle(ye)meyen birisi olarak (gerçekten ) , arada güzel işler yaptığını düşünüyorum. Ama o kadar uzun aralıklarla yapıyor ki bunu, devletin bir yayın organı olması fikri sevimli gözükmesine rağmen, böyle olacaksa hiç olmasın diyesi geliyor insanın. Açıkçası bu saatten sonra da hazırladığı dizilerle, eğlence programlarıyla kolektif bir bilinç oluşturup topluma ve diğer kanallara örnek olacağını sanmıyorum. Evet sanmıyor olduğuma göre başka planlarım olmalı.

SONUÇ:
Yandı bitti kül olmadı tabi her şey. Ya da oldu belki de ben çok Polyanayım bu aralar.Elinde her alanda müthiş geniş arşivi olduğu herkes tarafından bilinen TRT bunları güzel sunumlar eşliğinde paylaşsa çok da güzel olur. “Önce alışveriş sonra fiş ” dışında özendirici ya da örnek olabilecek alternatif yapımlar mutlaka çıkacaktır. Ama öncelikli olarak özel kanallarla rekabet politikasından vazgeçilmelidir. (-meli, -malı, hımm yani geçilse ne güzel olur değil mi?) Özel kanallar ne veriyor ki bize (tenzih ettiğim bir çok program da var elbette, burda mevzu bahis olan şuur(suzluk) sorunu yaşayan medyamız) onlara yetişmeye çalışılıyor, anlamış değilim. Daha özgün daha özel daha kaliteli daha dolu bir şeyler beklerim. Daha çok mu beklerim? TRT’de hep bir reform muhabbeti döner durur, döner durur, durur…

Bugün size TRT ‘yi ve çocukluk anılarımı anlattım. İyi günler.
(Tam burda ekran donsun ve cam bir sürahi konsun)

Önemli not: İş bu kanal münferit bir olaydır.
Az önemli not: İş bu yazı, “herkes yazıyor ben de yazayım, geç kalmayayım” niyetiyle yola çıkılarak tasarlanan ve ”those were the days” konseptinde yazılmış klasik bir eskiye özlem yazısıdır.Kişi ve kurumlar tamamen gerçektir.
Alakalı alakasız not: Yılbaşı programından sonra TRT 1′e Tarkan Radyo Televizyonu diyenler de olmuştur.
Son not: Cümle aralarına çok parantez açtığımı farkettim.Parantezi okuyacağım derken okuduğunu anlamayabiliyor insan. Ama ben okuyucunun zeki ve anlayışlı olanını severim. Öyle işte.

Cuma, Şubat 15, 2008

sevginiz nerde, övündüğünüz?

trt yi açtım yemekte, ajansa bakmak maksatlı. trt ile gönül bağım var, başka kanalı tuşlamak ızdırap veriyor. bu ara ızdırap duyan duyana zaten. örövizyon şarkımız açıklandı, deli, yarışmalık olmasa da fena değil. tipik mor ve ötesi. garip, araya darbuka sıkıştırılmamış.uluslararası platformda bende yarattığı tesiri yaratır mı bilemem.kazanır(yazar burda ilk 5'e girmek anlamında kullanıyor) diyemem, kazanmaz da diyemem. ama kazanırsa ben demiştim, biliyordum zaten derim, atarım, tutarım. atem tutem ben seni, şekere banem ben seni, akşama baban gelende oy, önüne katem ben seni.

inşallah kazanır diyeyim bu konu da burda kapansın.

trt ile olan gönül bağımı(zı) başka bir yazımda...

son ki üç dört

dün kısa bir girizgahtan sonra pisiyayı kapattım. st. valentine 'in ruhuna fatiha okuyup uyuyacaktım.affetsin,okumadan uyuyakalmışım. bugün size(biliyorumki şu an yetmiş milyon burayı okuyor) dokuzuncu kalkınma planı dahilinde bloğumun üstüne düşen vazifelerden bahsedeceğim. yazılım ve donanım bilgim gerek teknik gerek entelektuel merak açısından yerçekimine karşı koyamayan bir seyirdeyken mükemmel bir teknik alt yapı sağlayamam. üzgünüm. bilgisayar ve elektrikli ev aletleri hususunda geek değilim belki ama özünde iyi biriyimdir aslında.
gündem nasıl da yoğun, tavşan kulağı, uçuşan imzalar falan...bir ben eksiktim.tam olduk, dört dediğimde başörtülü bir voltran oluşturacağız.son ki üç dört.

"...vıdı vıdı vıdı vıdı
bunca sözü nereden buluyorsunuz
ne kadar çok şey istiyorsunuz
ne kadar çok şey biliyorsunuz
mezar taşlarından kitabelerinden çok

ayıp ayıp
tanrı konuşmak için
sizin susmanızı bekliyor."*


*cahit koytak

Perşembe, Şubat 14, 2008

bir bloğum olmalıydı tez zamanda.oldu.mesudum.

insanı hafifleten bir şeyler..yazma hissi de bunlardan biri olsa gerek. insan yazdıkça sanki daha da sakinleşiyor.* iki yıldır aklımda lakin konferanslar, toplantılar falan fırsat olmadı. çok yoğunum bilemezsiniz. yazmak iyi bir şeymiş. kalem tutmayan el silah tutar der bir kuala lumpur deyişi. ne derece doğru bilemem. ilk günden yüklenemem bu kadar kendime. o halde tüm eli kalem/klavye tutmayanlar potansiyel memati midir?denilmez öyle, ayıp. farkındayım,biraz esinlenmiş olabilirim blog adımda. çok mu ayıp?intihale girmez değil mi?bence de.

yazıları yoruma kapamayı düşünüyorum, talep çok olacağı için kitlenme durumları, bilirsiniz. yaaa gülmeyin, incinirim!

*ismail kılıçarslan, cinnet modern'den