Pazartesi, Mart 17, 2008

kapatılmaktan laik düzene sığınırım


Dikkatimi çeken başlıkların yer aldığı sağ alttaki kutucukta yer verdim ama gözden kaçar belki diye buraya da almak istedim. Okunmayı hakediyor. Radikal'den Gökhan Özgün döktürmüş. Bu konu üstüne daha fazla değinmeye niyetim yoktu aslında, dehşetle ve sessizce köşemde izleyecektim olan biteni, sonra gidip ezan okunurken müziğin sesini kendiliğinden kısan bilgisayar çalışmalarıma devam edecektim. Ama böylesi yazıları görünce kayıtsız kalmak ne mümkün, Gökhan Özgün yazmasa ben kesin yazardım böyle bir şey:)Geç kaldım,neyse okuyanlar okumayanlara anlatsın.

"Biz milyonlarca insan, yazıyoruz, çiziyoruz, konuşuyoruz. Hatta zaman zaman düşünebiliyoruz bile. Tartışıyoruz, oy veriyoruz, tavır alıyoruz. Siyasi analiz yapıyoruz, ekonomik öngörülerde bulunuyoruz. Anlamaya çalışıyoruz. Anlatmaya çalışıyoruz. Debeleniyoruz. Bizim sayımız milyonlar. Milyonlar. Milyonlar. Abdurrahman ne yapıyor? Abdurrahman bir başına. Abdurrahman tek başına. Tek başına, ama ne baş o... Ama ne baş Abdurrahman'ın başı. Abdurrahman'ın başının, başı sonu yok. Abdurahmanın'ın başı yanıda hepimizin başı topluiğne başı gibi kalıyor. Abdurrahman'ın başı bizim bütün başlarımızı kapsıyor, içine alıyor. Hepimizin başını içine aldıktan sonra bile Abdurrahman'ın başında hâlâ düşünecek, taşınacak, kaşınacak yer kalıyor. Abdurrahman bizim sefil, zavallı, fani başlarımızı koskoca başının içinde taşıyor. Abdurrahman'ın yükü büyük. Abdurrahman'ın yükü çok büyük. Bizim gürültümüz, Abdurrahman'ın başını ağrıtıyor. Abdurrahman'ın başı çok ağrıyor. Abdurrahman'ın başını, biz ağrıtıyoruz. Abdurrahman bizi affet. Abdurrahman kıyma bize. Çoluğumuz çocuğumuz var, Abdurrahman. Abdurrahman dinlemiyor. Abdurrahman diyor ki, bir bit yeniği var bu işin içinde. Çünkü benim başım çok ağrıyor. Eskiden bu kadar şiddetli ağrımazdı. Abdurrahman artık dayanamıyor. Abdurrahman koskoca başıyla bir dağ gibi koltuğundan kalkıyor. Yer gök sarsılıyor. Abdurrahman elini rafa uzatıyor. Raftan 'o kitabı' alıyor. O, o kitabı raftan çekince, diğer bütün kitaplar biz fanilerin üzerine yıkılıyor. Abdurrahman kitabın sayfalarını çeviriyor. Ve buluyor. Başının niye ağrıdığını buluyor. Kitapta yazıyor. Allahtan bu kitap var. Abdurrahman'ın bütün dertlerinin cevabı bu kitapta. Diğer kitaplar Abdurrahman'ın başını ağrıtıyor. Bu kitabın adı Anayasa. 1982 yılında Türkiye'de derlenmiş, askeri matbaada basılmış. Abdurrahman'ın yükünü hafiletmek için tasarlanmış. Bizim gafletimizin, cehaletimizin, dalâletimizin yükünü hafifletmek için. Kes bet sesini Türkiye, Abdurrahman artık dayanamıyor. Çek elini oy sandığından Türkiye, o sandığa öyle bir yüklendin ki, Abdurrahman artık taşıyamıyor? Haddini bil Türkiye. O Muhteşem Abdurrahman, sen gariban Türkiye'sin. Onun taşıdığı yükün yanında, sen nesin? Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya milyonlarca milyonlarca milyonlarca başıbozuğa parti kapatma davası açtı. Abdurrahman öyle uygun görüyorsa, kapan sen de Türkiye. Bırak kibri, kapan. Muhteşemesin Abdurrahman. O sırada Cevdet arıyor. En yakınım, arkadaşım. Soruyor. Ne yazıyorsun yarına? Yarın yazıyı kısa kesicem, diyorum. Çünkü Abdurrahman her şeyi kısa keselim istiyor. Çünkü Abdurrahman'ın başı ağrıyor. Cevdet, epey, epey mühim bir ekonomist. Benim de yarına rapor yazmam, makro ekonomik 'öngörü' yapmam gerekiyor, diyor. Şimdi ne yazıcam ben? Sen de benim gibi kısa kes, diyorum. Rahman ve rahim olan Abdurrahman'dır yaz, bugün bundan daha makro bir şey yok, diyorum. Sonra birden kafam dağılıyor. 'Gelmiş geçmiş en kısa bilimkurgu hikâyesi' diye bilinen bir hikâye aniden düşüveriyor aklıma. Hikâye şöyleydi sanırım. "Dün, bütün evren yeniden kurulacak." Derken, aklıma bir fikir geliyor. Yazılmış en kısa T.C tarihini yazmak. Ve yazıyorum. "Dün, yepyeni bir Türkiye kurulacak." Kafam açıldıkça açılıyor. Bir kısa tarih daha attırıyorum. Yazılmış en kısa AKP tarihi. "Dün, bir daha asla 'Şemdinli savcısı' görevden alınmayacak." Abdurrahman'a emanet olun."